BİR HİKAYE : PALTO
1513 Kere Okundu
Akakiy Akakiyeviç, Çarlık Rusya döneminde Sen Petersburg kentinde yaşayan ve çalıştığı dairede kendisine verilen mektupları temize
çeken bir memurdu. “Ne zaman işe
alındığını kimse hatırlamıyordu. Daireden nice memurlar, nice masa şefleri
gelip geçmişti; ama Akakiy Akakiyeviç hep aynı yerde, aynı şekilde aynı işi
yerine getirmişti; yani mektupları temize çekmişti. Yaşamındaki bu ayniliklerden
olsa gerek, sonra sonra insanlar onun üniforması içinde ve kafasındaki keliyle
zaten bu iş için hazır bir şekilde dünyaya geldiğine inanmaya başlamışlardı.” Nicolay Gogol’un 1842 tarihli “Palto” isimli eseri, edebiyat dünyasında farklı bir
nirengi noktasını teşkil eder. O dönemlerde sıkça kullanılmaya başlanan “sıradan
insanlar” tabirini, eserin ana karakteri
Akakiyeviç’i, fiziksel ve ruhsal boyutlarıyla analiz ederek ortaya koyan Gogol,
bu yaklaşımıyla dönemin "gerçekçilik" anlayışını benimseyen Rus
eleştirmenleri kadar, ilginç bir şekilde 20.yy’ın biçimci ekole dahil olan eleştirmenler
tarafından da övgüye değer bulunur. Gogol ayrıca “Palto",“Müfettiş”
ve “Taras Bulba”eserleri ile de Dostoyevski’nin “İnsancıklar” ının öncülü
olarak değerlendirilecektir. “Palto” dönemin bürokratik anlayışına karşı sert bir eleştiri
olarak kabul edilmiş; ve fakat gerek sıradan insanın ve gerekse sistem eleştirisinden ibaret bir okumanın,
eserin farklı açılardan algılanacak derinliğini
görmeye engel olacağı ileri sürülmüştür.Belki de söyleyeni hakkında çeşitli
rivayetler olan o meşhur “hepimiz Gogol’un
paltosundan çıktık” sözünün tam
da ifade etmek istediği husus buydu. Çağları aşan sesi ile Gogol, sadece bir
sistem içinde sıkışıp kalmış sıradan bir vatandaşın özel dünyasında trajedisini
ya da gülünç konumunu ortaya koymuyor; kostümlerin, dekorların, sistemlerin zaman-mekan
içinde değişimine karşılık, Akakiy Akakiyeviç temsilinde değişmeyen insanın
doğasını anlatıyordu. Kendisine verilen işe aşk ile bağlı olan Akakiyeviç’in
gündüzleri gibi akşamları da, mesai arkadaşlarından farklı olarak, birbirinin
benzeri saatlerin toplamından ibaretti. “Kimse
onu, hayatının herhangi bir döneminde, herhangi bir davette görmüş olduğunu söyleyemezdi.
Yazıları temize çekme hevesini yeterince tatmin ettikten sonra yatağına yatar,
ertesi gün tanrının kendisine bahşedeceği temize çekme görevlerini düşünerek,
yüzünde beliren gülümsemeyle uykuya dalardı.” “Sanat insanı kendisine gösteren aynadır” der Shakespeare, ya
da benzer bir tanım Tolstoy’dan gelir: “edebiyat toplum içinde gezdirilen
aynadır." Anlatım sanatlarının başarısı bu gösteren işlevini ne derece yerine
getirdiği kadar, belki ne derecede yüzeye
taşımayarak, yöntemini hissettirmeyerek, alt metinle duyurduğudur. Kimse, bir
sanat eserinde dahi olsa, varoluşsal kaygılarını yaratan kusurları veya
açmazları ile karşılaşmak istemez. Sanatçıların “köyün delisi” (Oğuz Adanır)
olduğunu bilse dahi,dayanma sınırı vardır. Ancak bir an gelir okuyucu satır
aralarında imgelere dökülen yaşantısını tanır ve artık kendisi ile
karşılaşmaktan kaçamaz; düşüncelerinin ve varoluşunun savunmasız
kırılganlığında yepyeni bir algılama düzeyine ulaşır. İşte bu özgürleştiği andır. A.Akakiyeviç’in sübjektif değerlerle örülü huzur dolu yaşantısı,
bir an gelir büyük bir değişime uğrar:”herkesin
mücadele etmek zorunda kaldığı amansız bir düşman vardır Petersburg’da. Söz
konusu düşman, her ne kadar insan sağlığına iyi geldiği söylense de , bizim
ünlü Kuzey ayazından başkası değildi.” Akakiyeviç yılda 400 ruble kazanırken, artık soğuğu olduğu
gibi geçiren, lime lime olup yama tutmayan, mesai arkadaşlarının “sabahlık” adını
taktığı paltosunun yerine yeni bir palto alması gerekiyordu; fiyatı 200 Ruble! Ona
sahip olmak için asgari düzeyde tuttuğu
yaşamsal faaliyetlerini iyice kısar.Yeni
bir palto yeni vital zamanlar getirir Akakiyeviç’e. Ta ki… “Akakiy Akakiyeviç çaresiz
mühim adama gitmeye karar verdi… Şunu da belirtelim ki kendileri yalnızca kısa
bir süre önce mühim adam olmuştu ve daha önceleri mühim bir adam değildi. Aslında
kendisinden daha mühim olan diğer adamlarla karşılaştırılınca, bu adamın konumu
hala pek mühim olarak değerlendirilemezdi. Gelgelelim aslında bu gibi mühim
olmayan adamların çevresinde aslında onların mühim adam olarak görülmesini
sağlayan insanlar her daim var olmuştur.” Marksist edebiyat geleneğinin en önemli düşünürlerinden Georg
Lukacs, toplumcu gerçekçi anlamda
başarılı bir eserin, betimlemek yerine anlatmakla ortaya konulacağını ifade
eder: Anlatmak, toplum ve bireyler
arasındaki çelişkilerin insana özgü, yani insanın kendisi tarafından yapılan
şeylerin insanlar arasında yabancılaştırılmış ilişkiler olduğunu göstermektir. Anlatmak, yani öz ile
görünen arasındaki sanatsal diyalektik, gerçekliğin bir bütün olarak ele
alınışı ile mümkün olabilmektedir. Bütünsellik arayışı, insan’ı yaşadığı
zamanın çocuğu yapan ve tüm eylemlerinin sebep sonuç şeklinde açıklanmasını
sağlayan en önemli özellik olarak sanatçının sorumluluğunu oluşturur. “Palto”nun
günümüze kadar gelen edebi değeri, bu anlamda toplumsal olan ile birey arasında
karşılıklı kurulan ilişkinin sonucunda oluşan bütünsel- kapsayıcı kişilik
tahlilleridir. “Ciddiyle gülüncün,
trajikle komiğin, hayatın beş para etmez bayağılıklarıyla, güzellik yücelik
adına en değerli şeylerin iç içe geçişi konusunda Avrupa edebiyatında bile
benzersiz olarak kabul edilen Gogol.” (Behçet Çelik) Palto çıktığı zaman “hayalet” den, yani edebiyattan bize
kalan:“bir zamanlar dünyayı değiştirmeye çalışırken, şimdi artık dünyanın bizi
değiştirmemesi için” okumaya, düşünmeye devam etmek.. (Mahur Özmen) KÜNYE: Eser : Palto Yazar : Nikolay V. Gogol Çeviren : Aslı
Takanay. Matbaa : Ayrıntı Yayınları Basım :
6.Baskı. 2017
|
» Aktif Ziyaretçi: 1 | » Bugün Gelen: 11 | » Toplam Ziyaretçi: 116529 | » Bu sitemizi ziyaretiniz |